1-) Mücbir sebep (force majeure) nedir?
Mücbir sebep, hukukta görevin, taahhüdün ve sorumluluğun yerine getirilmesine engel teşkil edebilecek nitelikte bulunan ölüm, iflâs, hastalık, tutukluluk ve buna benzer hallerdir.
2-) Mücbir sebebin unsurları nelerdir?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2019 yılında vermiş olduğu bir kararında mücbir sebep konusunda “…Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlâl etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlâli ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir.” tespitlerine yer vermiştir.
3-) Koronavirüs (Covid-19) bir pandemi olarak nitelendirilmesi mücbir sebep olarak sayılabilir mi?
Koronavirüs (Covid-19) olarak bilinen solunum yolu bulaşıcı hastalığı, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 9 Mart 2020 tarihli raporuna göre 100’den fazla ülkede 109.000 teyit edilmiş küresel vakayla kayıtlara geçmiştir. DSÖ tarafından, koronavirüs için 2 Mart 2020 tarihinde küresel risk seviyesini “yüksek” seviyesinden “çok yüksek” seviyesine çıkarılmış, ayrıca “Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu” ilan edilmiştir. Koronovirüs Bilim Kurulu’nun önerileri üzerine ülkede bir çok alanda önlemler alınmış ve alınmaya devam etmektedir. Her ne kadar mücbir sebebin bütün dünyaya yayıldığı sonucunu vermesinin mümkün olmadığı, ortada kesin bir yargı bulunmadığı, alınan bu tedbir ve kararların Devlet yetkilileri tarafından bir ifadeyle bir emre, bir karara dönüşmediği için mücbir sebep kavramına girmediği görüşleri var ise de, koronavirüsün bir salgın hastalık olduğu ve koşulları oluştuğunda mücbir sebep sayılması gerektiği görüşüne sahip hukukçular çoğunlukta bulunmaktadır.
4-) Koronavirüs hukuksal olarak nasıl engeller çıkartmaktadır?
Gerek Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun aldığı önleyici tedbirleri gerekse Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla karantina uygulamaları, ülke sınırlarının kapatılması, ithalat, ihracat, seyahat yasaklamaları ticari hayatın aksamasına, tedirginlik duyan bir işçinin işe gitmemesi gibi bir çok sözleşmesel sorumlulukların yerine getirilememesine sebebiyet vermektedir.
5-) Sözleşmesel sorumluluklarını yerine getiremeyen kişi, tüzel kişi, tacirin yapması gerekenler nelerdir?
Öncelikli olarak taraflar arasında imzalanan sözleşmeye bakılmalılar. Sözleşmede bir sorumluluğun yerine getirilmesini veya bir hakkın veya hukuksal imkânın veya kanuni bir avantajın kullanılmasını veya talep edilmesini, kısmen veya tamamen, geçici veya daimi surette engelleyen, bu niteliği dolayısıyla sorumluluğu kaldıran veya yerine getirilmesini, süresini ve vadesini geciktiren mücbir sebep maddesi bulunup bulunmadığı incelenerek, bulunuyorsa bunun salgın hastalığı kapsayıp kapsamadığı kontrol edilmelidir.
6-) Sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getiremeyenler hangi haklara sahiptirler?
a-) TBK m. 136 Hükmünün Değerlendirilmesi (Mücbir Sebep):
Hukukumuzda mücbir sebep gibi taraflardan birinin edimini ifa etmesini imkânsız kılan bir halin ortaya çıkması durumunda Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 136. maddesindeki sonradan ortaya çıkan ifa imkansızlığına ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu hükme göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Böyle bir durumda sözleşmenin ihlali söz konusu olmayacaktır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, koronavirüsün Türkiye’de mücbir sebep olduğuna dair resmi bir açıklama, bir idari karar bulunmadığı gibi henüz yargı kararlarına konu olmuş bi uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Örneğin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2010 yılındaki bir kararında kuş gribi salgınının 818 sayılı BK’nın 117. maddesi (TBK m. 136) anlamında bir ifa engeli teşkil etmediğine karar vermiştir. Ancak, koronavirüs tehdidi, daha önceki kuş gribi, domuz gribi gibi salgınlara nazaran dünya çapında öngörülemez bir hızlar yayılmaktadır. Özellikle koronavirüs salgınından yüksek düzeyde etkilenen ülkelerle ticari ilişkileri bulunan şirketler ve gerçek kişiler açısından bu durumun bir mücbir olarak değerlendirilmesi somut olaya göre mümkün olabilir. Ancak buradaki mücbir sebep değerlendirmesi, tacirler açısından basiretli davranma yükümlülüğü de gözetilerek, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıda anılan kararındaki kriterler kapsamında yapılacaktır.
b-) TBK m. 138 Hükmünün Değerlendirilmesi (Sözleşmenin Uyarlanması):
Koronavirüsün TBK m. 136 kapsamında bir mücbir sebep oluşturmadığı kanaatine varıldığı takdirde, TBK’nın 138. maddesi kapsamında mahkemeden uyarlama talep edilmesi de akdi ve ticari ilişkilerin devamı konusunda izlenecek bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Gerçekten de TBK’nın 138. maddesinde “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.” hükmü yer almaktadır.
Tacirler için TBK’nın 138. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda doktrin ve Yargıtay kararlarında çeşitli görüş aykırılıkları olsa dahi, tacirlerin basiretli bir tacir olarak öngöremeyeceği durumlarda borçlu tarafından sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumdan maksat, günlük hayatın olağan akışına göre borçlunun hesaba katmakla yükümlü olmadığı olaylardır. Önceden görülmeyen değişikliklerin borcun ifasını güçleştirmesi halinde ‘’işlem temelinin çökmesi’’ durumu ortaya çıkar. Salgın hastalık, savaş, ekonomik kriz, yüksek devalüasyon gibi mücbir sebepler örnek olarak sayılabilir. Kıstas; somut olayın tüm özelliklerine göre taraflardan öngörünün beklenip beklenemeyeceğidir. Tacirler için 138. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda görüş aykırılıkları olsa da, baskın görüş tacirlerin basiretli bir tacir olarak dahi öngöremeyeceği durumlarda 138. maddenin uygulanması gerektiğidir. Yani koşulları oluşmuşsa sözleşmeden dönülebilir veya uyarlanma davası açılabilir.
Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözlşemnin değişen hal ve şartlara uydurulup uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir.İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde referans olarak Medeni kanunun 1,2 ve 4 .maddelerinden faydalanılır. Değişen durumlar nedeniyle sözleşme adaletinin sağlanması gerekmektedir. Sözleşme adaletinde oluşan boşluklar hakimler tarafından taraf iradeleri de gözönünde bulundurularak dürüstlük kuralına uygun olarak doldurularak yeni hal ve koşullara uyarlanır.
Av.Özgür Yılmaz Biçen-18.03.2020